23 Aralık 2013 Pazartesi

Düğün Dernek


                                  Vizyon Tarihi (1s 46dk
                               Yönetmen:
                                Oyuncular:Ahmet KuralMurat CemcirRasim Öztekin
                    TürKomedi

İnsan komedi izlemek istiyor gerçekten de ara sıra. Ancak izlemeden, her defasında ben şu kaygıya kapılmıyor değilim: "Ya sırtını küfüre dayayan ucuz bir komedi ise?" Malumunuz, böyle güldüren film sayımız hiç de az değil.


"Düğün Dernek"  için gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki; dayanağı salt "argo" değil. Zira filmlerdeki bu basitlik beni çok rahatsız eder. 

Oyunculuklar için söylenecek tek söz, her bir oyuncuya ayrı ayrı "kocaman kocaman tebrikler!" olabilir. Özellikle "Ahmet Kural" mimiklerini kullanmada tam bir usta şüphesiz. Tarık'ın annesini oynayan "Devrim Yakut"un da hakkını teslim etmek gerek. Filmde öne çıkan kadın oyuncu olmuş kendisi.

Güldürebilmek zor bir iş gerçekten de. Güldürürken gülünç olmamak daha bi zor sanki. "Düğün Dernek" güldürebiliyor bence.

Fazla bir derinlik yaratmadan (hoş olmasına da çok gerek yok zaten), hedeflenen kitlenin geniş tutulup, keyifli vakit geçirten bir "gişe" filmi olduğunu söylesem doğru olur diye düşünüyorum. Zira; finalde, devamının (sünnet düğünü ile) çekileceğinin sinyallerini vererek bu durumu tasdiklemiş de oluyorlar bence.

İyi seyirler...

19 Aralık 2013 Perşembe

Şaşıramamak!

Severek takip ettiğim blogcanlardan sevgili "ezgi", gündemdeki son iğrençliklere değindiği şu postunda tam da "cuk" bir alıntı yapmış Tevfik Fikret'ten:

"tevfik fikret'in "han-ı yağma" şiirinde de dediği gibi:

"yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin, 

doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!"

Ben artık sinirlenemiyorum bile böyle olaylar karşısında. Duyarsızlaşıyorum giderek demek ki. Artık şaşırmadığımdan belki de. Yazıp oynuyorlar, bizlere de izlemek düşüyor. Figüranlık bile vermiyorlar. 

16 Aralık 2013 Pazartesi

Maket Köy

Güneşten rahatsız olmadığım tek zamanlar, soğuk kış günlerinde yüzünü gösterdiği günler desem abartmış olmam. Zira yaz mevsiminden ne derece hazzetmediğimi ara ara paylaşmış olmalıyım sizlerle. Sonuç olarak, şu aralar soğuk günlerin mutluluğunu yaşıyorum sevgili blogcanlar. Tek derdim, tüm İzmirliler gibi, "kar"a olan özlemimiz:( 

İşte böyle bir Pazar günüydü dün. Soğuk ama dondurmuyor, güneş selamlıyor bizi ama yakmıyor... İkisi de kararında yani :) 

Ne zamandır görmek istediğimiz bir yeri görmenin vaktiymiş demek ki; ve işte dünkü gezmelerimizin en keyifli kısmını oluşturan "Maket Köy"den sevimli görüntüler:







İlginç bir hikayesi var bu minyatür köyün. Emekli öğretmen Ayhan Çetin, eşiyle beraber kendi büyüdüğü köyün hikayelerini taşımış buraya. Günümüzde kaybolan meslekler (nalbant, kalaycı, semerci vb...) burada hala yaşamaktalar. Bu arada yukarıda paylaştığım resimler fotoğraf çekimine izin verilen, bahçedeki, kısımdan. Bir de içeride sergilenen ve fotoğraflayamadığımız bölümdekiler var ki, hangi sözcüğü seçsem anlatmakta yetersiz olacağım. Mini mini kompozisyonlarda herşey ama herşey düşünülmüş gerçekten. Köy düğünleri, kız kaçırma, asker uğurlama gibi sosyal etkinliklerden tutun da günlük işlere varana kadar... Ancak, o duyguyu size geçirmem sahiden de imkansız. Maket, heykel ve resim sanatının özgün yorumunu oluşturan bu çalışmalarda figürler ve resimleri Ayhan öğretmen, kıyafetler ve aksesuarları da eşi Nazmiye hanım yap(mış). Buradan, eğitime gönül vermiş bu iki yaratıcı insana "Emeklerinize sağlık"  demek istiyorum müsaadenizle sevgili dostlar. 

Ben derim ki; buraya yolunuzu düşürmeniz gerekir. İşte yol tarifi: Pamucak yol ayrımından 300 metre ileride, "Maket Köy" totemiyle karşılaşıyorsunuz. İşte orası :)

Meraklılarına da daha fazla ayrıntı: http://www.maketkoy.com/tr

Sevgiler...



24 Kasım 2013 Pazar

15 Kasım 2013 Cuma

Yılbaşı Çekilişleri Başlamış mı Ne :)

Yeni yıl yaklaşırken sevgili blogcanlar çekilişlere başlamışlar bile... Ben şansımı deniyorum, sizlere de duyurulur:



Belki bu yılki ilk yılbaşı hediyem bu olur :)

6 Kasım 2013 Çarşamba

Puslu Kıtalar Atlası



"İhsan Oktay Anar"ın yazdığı ilk romanı olan "Puslu Kıtalar Atlası", uzun zamandır okumak istediğim bir eserdi. Sizlerin de okunacaklar listenizde  yer alıyor ise, tavsiyem bir an önce okumanız, mümkünse ilk sıraya almanızdır sevgili kitapseverler :)

O nasıl bir hayalgücü ki, eşsiz bir kurgu içinde canlanan enteresan karakterler gözler önünde vücut buluyor adeta. Kitabın diline gelince, kendine özgü bir ahengi olduğunu özellikle belirtmek gerek. Oldukça uzun kurulmuş cümleler... Hatta yeri geliyor, ikinci kez okuyorsunuz aynı cümleyi. Bu anlamda zorladığı da oluyor okuyucu belki ama sıkıcı gelmiyor asla. O ahengin içinde müthiş bir merakla sayfalar içinde kaybolmaktan alamıyor insan kendini.

Küçük de bir önerim var sizlere: Çok sayıda karakter ve hikaye olduğundan, iki okuma arasını çok açmadan okumanın daha keyif vereceği kanısndayım.

Keyifli okumalar...


1 Kasım 2013 Cuma

Saatini Yarat!





Gerçekten de orjinal bir hediye!

İlgilenenler için:

“Başörtüsü”

(Öncelikle bu postun, sevgili ezgi'nin bloğunda okuduğum şu paylaşımının ardından aklımdaki soruların ifade bulmuş hali olduğunu belirtmek isterim!)

Feminist bakışım ve iktidarı samimi bulmayışım, bu konuda beni iki fikir arasında götürüp getiriyor yıllardır. "Aynı dünya görüşündeki kadın ile erkeğe aynı koşulların sunulmadığı" fikrinden hareketle (feminist yanım), "başörtüsü"nün serbestliğinden yana olmak isterken, iktidarı samimi bulmadığımdan (ve yıllardır  bilinçaltımıza kazınan "eyvah, laiklik elden gidiyor" korkusundan belki de) uzağında buluveriyorum kendimi bu fikrin. Başörtüsüz bir kadın olarak, başörtülü hemcinslerimin zaferi! için sevinmek istiyorum ama olmuyor. Çünkü korkuyorum. Artık başörtüsüz olmayacağından kirlenmiş de hissetmeyeceğini söyleyebilen vekillerimizin ne derece şeffaf olduklarından kuşkuluyum illa ki. 

Kamuda başörtüsü serbestliği, zaten şüpheli durduğumuz "liyakat" kavramının uygulanırlığını sorgulatmıyor mu sizlere de? 
Kariyer basamaklarını çıkarken, başörtülü olanların yolları açıkken başörtüsüz kadınların önü daha mı engellerle dolu sanki şu koşullarda? 
Yoksa ben mi abartıyorum? ,
Başörtüsüz bir kadın kamu çalışanı olarak  iş alanında "eşitlik"  ilkesinin layıkıyla uygulanacağına neden inanamıyorum? 

Bu arada yıllardır ağızlarda sakız olan "türban" sorunu böylece çözüldü ise, kadın üzerinden siyaset de bitmiştir belki. Şimdi siyasiler, oy potansiyeli yaratacak yeni bir konu bulmalılar ki; bir on-onbeş yıl kadar kullanılabilirliği olsun :) Onların da işi zor be :) 


Tam da demek istediklerimi demiş bugünkü yazısında "Güneri Cıvaoğlu". Onunla bitirmek istiyorum:


"Bakmak gerek...
“Başörtüsü” ile nereye varılmak isteniyor?
Demokraside kalmak hedefi eğer amaçsa çıtayı yükseltiyoruz demektir. Fakat... Olay siyaset argümanı çağrışımı yapıyorsa durum farklı olur."


Yazının tamamı için:

Sevgiler...

30 Ekim 2013 Çarşamba

Aşk Kırmızı


Aşk Kırmızı



İşbu film vizyona girdiğinde yapılan eleştirileri okuduğum zaman, sinemada izlenmeye değmeyeceğini düşünmekle oldukça doğru bir karar verdiğimi, geçenlerde evde internet üzerinden izlediğimde anladım sevgili blogcanlar.

Zira, konu da birçok kereler işlenmiş "aşk üçgeni"... Veee bu üçgende "sadakat" sorgulanırken, erkek egemenliği ne kadar ön planda ise kadın karakterler bir o kadar ezik. Bundandır ki senaryo inandırıcılıktan oldukça uzak, diyaloglarsa çiğ... "Erkek" filmlerinin yönetmeninden kadın hassasiyetini -elbetteki- yansıtamamış bir film diyebilirim tam olarak "Aşk Kırmızı" için. Anti-feminist atmosferde vuku bulan  bu senaryoda karakterler öyle klişe kalmış ki, bu kadar klişelik şaşırtabiliyor insanı. Flashbacklerden öğrendiğimiz Nazlıgül'ün geçmişi, kaba-saba mafya kılıklı adamlar ve Nazlıgül'ün kızını gördüğümüz an babasının eski sevgili Ferhat olduğunu anlayıvermemiz mesela :)

Rolünün hakkını veren Nurgül Yeşilçay ise bir o kadar seksi ve vamp. Kendisine olan hayranlığımdan filmin sonunu getirmiş olabilirim. Abartmıyorum, 24 saat sıkılmadan izleyebilirim ben bu hatunu. O kadar güzel buluyorum. Oyunculuğu da kusursuz bence. Buna rağmen film vasat olmaktan kurtulamıyor.

Sevgiler...




29 Ekim 2013 Salı

14 Ekim 2013 Pazartesi

Garip'in Yeri

Ne zamandır gitmek istediğimiz yerlerden biriydi burası. Bu Pazar gününe nasip oldu. 


Bayram sebebiyle Cuma gününden birleşti ya pek çok aile bizim aile gibi. Fırsat bu fırsat gitmeli görmeli dedik adını işitip merak ettiğimiz şu salaş balık restoranını. Çeşme Otoyolu'ndan (ya da eski yoldan) Çeşme'ye doğru giderken Karaburun yol ayırımına sapıp, Gülbahçe'yi geçtikten sonra biraz daha gidince Mordoğan'a varmadan önce Balıklıova Köyü'ne ulaşırsınız. Köye girince yolun sağında ilk onun balık lokantasını görürsünüz...



Etrafınızda pervane olan garsonlar yok belki ama sıcak ve samimi bir havada denizin üzerinde rakı-balık şansınız var. Hele ki, denize sıfır bir masa da kapmışsanız değmeyin keyfinize. Dibinizde yüzen balıkları ve ördekleri beslemek de ayrıca bir keyif tabi. Günbatımını yakalamak ise anlatılmaz yaşanır! Salaşlık da çok yakışıyor bu şirin köylere.  



Elbette ki balıklar taze, mezeler ise leziz. Ekmek bile daha bir ekmek gibi. Belki de "birlikte" yendiğinden daha bir tatlı geliyor herşey...



Balıklıova'nın meşhur un kurabiyesi var bi de. Pıtır pıtır ağızda dağılan...



Öyle işteeee...



Bi de mutlu bayramlar herkeslere!



Büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim blogcanlar.



Sevgiler...




4 Ekim 2013 Cuma

İki Kitap Bir Film




“Hayatımı satıyorum! 25 yaşında, iyi eğitimli, iki yabancı dil bilen sağlıklı genç, geri kalanını temin edebilmek amacıyla hayatının bir bölümünü satıyor. İlgilenenler aşağıdaki telefon numarasına başvurarak randevu alabilirler.” 

Yukarıdaki ilginç paragrafla başlıyor "Tatlı Rüyalar" romanı... "Alper Canıgüz"ün ilk romanıymış. Benim de kendisinden okuduğum ilk roman. Özgün bir kurgu. Kitabın alt başlığında dediği gibi psiko-absürd romantik komedi. Neresi gerçek neresi rüya insanı zorluyor hakikaten. Enteresan karakterler ve olaylar dizisi. Yazarın kendi tarzını yaratabilmiş bir kalem olduğunu düşünüyorum. Başka eserlerini de okumak gerek sevgili kitapsever dostlar, benden söylemesi...





"Şeytan Ayrıntıda Gizlidir" Ahmet Ümit'ten okuduğum ilk öykü türündeki eseri. Ayrıca ben şunu bilmiyordum:


"Öykülerin iki kahramanı Başkomiser Nevzat ile yardımcısı Ali, bir çizgi romana konu oldu. Ayrıca bu karakterlerden yola çıkılarak başrollerini Uğur Yücel ile Haluk Bilginer'in paylaştığı "Karanlıkta Koşanlar" adlı bir televizyon dizisi yapıldı."


Suç unsuruna vurgu yaptığı bittabii "cinayet" temalı bu öykülerde karakterler oldukça geniş bir yelpazeden seçilmiş. Belki bundan mütevellit, çoğumuzun keyif alacağı kanısındayım bu öykülerden. Her zamanki gibi Ahmet Ümit'in dili oldukça akıcı. Hikayelerin içinde sürüklenip gideceğinize hiç şüpheniz olmasın blogcanlar...

Bilgilerinize...

Keyifli okumalar ;)

Kütüphanemde sırasını bekleyen onca kitap gibi bilgisayarımda da izlenmeyi bekleyen çok sayıda film var. İşte şu enteresan olanın gelmiş izlenme zamanı. 

Sorun Yaratan Adam-Den Brysomme Mannen:


Sorun Yaratan Adam

"Sorun Yaratan Adam - Den Brysomme Mannen" farklı bakışları sevenlerin keyif alacağı bir yapım olmuş. Refah düzeyinin oldukça yüksek olduğunu bildiğimiz bu kuzey ülkelerinde sorunlu bir adamdır Andreas. Çünkü sistemin bir parçası olmakta zorlanmaktadır. İlişkiler ruhsuzdur, bir o kadar tatsız, keyifsiz... Andreas da bu çarkta dönüp duran bir dişli olamadığı için sorun yaratan bir adamdır işte.

Eleştirel açıdan bakmak ve de bunu izleyiciye geçirebilmek... Özgün bir filmdi , ben beğendim.

Sevgiler...



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...